Hakkımda

Ben Taylan Öztürk (DrShahinstein olarak da bilinir). Bilgisayar ve internet kültürüyle yetiştim. Özellikle çocukluğumda çok fazla oyun oynar ve çok fazla yabancı müzik dinlerdim. Bugün hâlâ youtube’da hafta sonları arkadaşlarla oyun yayını yaparız. Yaşım ilerledikçe üretkenliğim arttı ve yazılım programlama, satranç, felsefe gibi alanlara yöneldim. Kendimi bildim bileli yaptığı işi en iyi şekilde yapmaya çalışan bir insanım, dolayısıyla ilgi alanlarımda hatrı sayılır bir birikimim var. Hayattan, bir şeyleri iyi yaparak keyif alıyorum. Rekabet etmeyi seviyorum. Dürüst ve açık olmayı severim.

2019 yılının sonlarından beri bilgisayar programlama kültürünün içinde olan biriyim. On iki yaşındaydım. O dönem ortaokulun sonuydu ve liseye geçiş sınavından sorumlu olduğumuz dönemdi. Yaşıtlarım harıl harıl ders çalışırdı. Ben de pek beceremesem de ayak uydurmaya çalışırdım, ne de olsa herkes bunu yapıyordu. Herkes bunu yapıyordu ancak ders çalışmanın bana hiçbir faydasının olmadığını fark etmiştim. Ders çalışmayı asla sevmemiş, sorumluluktan kaçan biri olduğum için değil. Türkiye’de eğitim sistemi, eğitim vermek kisvesi altında insanları sanattan, bilimden, tutkulardan, iyi oldukları niş işlerden uzaklaştırmaya yarayan politik bir araçtır. Düşünen, şüphe duyan, soru soran özgür bireyler değil itaatkâr işçiler yetiştirmeye yarar. İlkokulda bile bir okulu hapishaneye benzetirdim. Ben de yaşım ilerleyip bilinç düzeyim arttıkça merak etmenin ve sevmenin ne kadar önemli bir şey olduğunu gördüm. Okulu ikinci plana atmaya başladım. Dersleri; yatağı toplamak, çöpünü çöp kutusuna atmak gibi basit bir sorumluluk olarak değerlendirmeye başladım. Önceliğimi ise tutkularıma verdim. Sahip olduğum kültürleri kademe kademe daha ileriye götürmeye başladım.

Hâli hazırda bilgisayar ve internet kültürünün içinde bulunmak beni programlama kültürünü de keşfetmeye sevk etti. Önemli bir süre internet siteleri geliştirmeye meraklıydım ve bu konuda epey tecrübe edindim. Bir noktada Linux’u ve özgür yazılım felsefesini keşfettim. Programlama birikimimdeki vizyonumun önemli bir kısmını bu keşfe borçluyum. Zaman içinde düşük seviye programlama, masaüstü programlama, Linux programları, tersine mühendislik gibi farklı farklı alanlara karıştım. Merakımın beni özgürce yönlendirmesine izin verdim. Bu sayede ciddi bir programlama kültürü edinmiş oldum. Bu kültür vasıtasıyla muhteşem insanlar tanıdım. Onlardan da pek çok şey öğrendim. En yakın arkadaşımla dahi bir programlama forumunda tanıştım.

Aynı dönemlerde internetten satranç oynamaya başladım. Eve gelir gelmez yaptığım şey satranç oynamak oluyordu. Çok düşkün olduğum bir ilgi alanım hâline geldi. Satranç felsefesi, satranç kültürü; karakterimin, düşünce yapımın keskin bir yapı taşıdır. Bazen altı saat kadar uzun bir süre mücadele verirsiniz, elli tane iyi hamle yapmışsınızdır ancak elli birinci hamlede yaptığınız ufak bir hatadan ötürü her şeyi kaybedersiniz. Elinizde acı bir tecrübeden başka hiçbir şey kalmaz ve buna rağmen ayağa kalkıp rakibinizle el sıkışıp onu tebrik etmeyi bilirsiniz. İşte buna satranç denir. Bu sebeple onu bir oyun olarak göremem. Daha çok bir delikanlı olma sanatıdır. Bu sanatın mensupları ilerlemek için dürüst olmakla yükümlüdür çünkü kendilerini kandırdıkça ileri gidemeyecekleri gibi daha da geri gideceklerdir. Satrancın kuralları çok basittir. Yarım saatte bütün kuralları öğrenebilir ve satranç oynayabilirsiniz. Buna rağmen bir şeyin basit olması onun kolay olduğunu göstermez. Satrancın muhteşem ilgi çekici tarafı budur işte, hayat da aynen böyledir. Bu tür özellikleri sayesinde satranç bazen bir sanattan da öte hayat dersleri veren bir kitap hâline gelmektedir. Satranç kültürü sahiden de çok derinlikli, bir o kadar estetik ve bir o kadar da öğretici bir kültürdür.

İnsan hayatında tüm bunlar ve dahası tonla yer edinmektedir ancak bir hayat görüşü ve bunun tecellisi olan bir felsefe ile temellendirilmedikçe eksik kalırlar. “Kendini geliştir,” tavsiyesini pek çok kişiden mutlaka duyarız. “Daha iyi okullarda oku, iyi para kazan, iyi bir mesleğin olsun…” İyi ki insanlık yüzyıllar içerisinde felsefe adı verilen bir disiplin geliştirmiş de tam olarak burada “iyi de niçin?” diye sorduğum zaman felsefe kültürü olan insanlara bir elektrik verebiliyorum. Bu elektriklenmeden çok hoşlanırım. Benim için konuşması en zevkli ve bir o kadar da kafa açıcı konular bu soru vasıtasıyla sahneye çıkar. Well-being teorileri, hayatı iyi yaşama rehberleri, iyinin ve kötünün tanımı, doğrular ve yanlışlar… Sahiden, “niçin kendimi geliştirmeliyim?” Veya niçin “iyi” bir insan olmalıyım? Dahası, doğru ve yanlış niçin bu kadar önemli? İnsanın kendini geliştirmek için çaba göstermesi doğru veya yanlış olarak nitelendirilebilir mi? Daha da ötesi, hayatın anlamı ne?

Kimi düşünürler hayatın anlamını haz almakta temellendirir. Ölmeden önce mümkün olduğu kadar hazzın maksimize edilmesi gerektiğini, hayatın bu şekilde bir manası olabileceğini savunurlar. Kimileri hazzı maksimize etmekten ziyade acıyı minimize etmek gerektiğini düşünür. Kimileri de hazzın etiğin amacı olabileceğini ancak standardı olamayacağını düşünür. Veya kimileri de “tanrı var, onun rızasını kazanmak için yaşamalıyız,” der. İnsanlar çok şey der, herkes farklı çivileri farklı çekiçlerle çakıyor ne de olsa; hepimiz farklıyız. O yüzden ben de bir şeyler derim. Hiçbir şeyin önemi yok. Hepimiz sadece hamamböcekleri, nehrin kenarında ölen antiloplar gibiyiz. Yaptığımız hiçbir şeyin kalıcı bir anlamı yok. Hayatın anlamsızlığı içinde debelenirken, bu anlamsızlıkla yüzleşmek belki de en büyük özgürlüğümüzdür. Gelip geçici varlıklarız, kum saatindeki taneler gibi. Birileri doğuyor, birileri ölüyor, sonra yine birileri doğuyor. Güneş yörüngesini tamamlıyor, sonra bir daha ve bir daha tamamlıyor. Biz bu koca evrene dünyadan ufacık hayatlarımızdaki pencerelerden bakan insancıklarız, belli bir vaktimiz var bu pencerelerde. Öyleyse o vakti en iyi şekilde değerlendirmek lazım. Bunun nasıl yapılacağının cevabını ise epey kişisel buluyorum. Ben bir şeyleri iyi yapmaktan keyif alıyorum, her gün onları daha iyi yapmaya çalışıyorum, bu şekilde iyi hissediyorum. Öleceğim gün korku değil neşe hissetmek istiyorum.

İnsan hakikaten başıboş mu bırakılmıştır? Doğrusu bunu kimse bilemez. Fakat teist bir tanrı fikrine inanmayan birinin kaçınılmaz sonunu nihilizmde görüyorum. Teist bir tanrı fikrine inanan biri için bu boşluktan, bu anlamsızlıktan söz edemeyiz çünkü objektif bir gerçeklik söz konusudur: Doğrular, yanlışlar, değerler sahici bir anlama sahip olur. Aksi takdirde biz insanlar bu gibi kavramların uydurucularından öte bir mertebede değiliz. Tüm bunlar bir yana, şunu fark etmek lazım: Biz hayatta kalacak kadar evrimleşmiz varlıklarız. Gözlerimizin algıladığı belli bir renk spektrumu var, belli bir mesafede koku alıyoruz, belli bir düzeyde düşünme yeteneğine sahibiz, belli bir kas gücümüz var… Demem o ki varoluşu anlamak için değil hayatta kalmak ve üremek için programlanmış varlıklarız. Bu perspektiften bakınca inançlarımızın ne işe yaradığına dikkat çekmek istiyorum: Anlamadığımız şeyleri bir kademe daha anlıyormuşuz gibi geliyor ve sonu gelmeyen bir bilinmezlik, cevapsızlık hâline karşılık varsayımlar oluşturarak boşlukları dolduruyoruz. Kimileri o boşlukları tanrılarla dolduruyor, benim gibi kimileri de “aslında hiçbir şeyin bir anlamı yok, küçük pencerelerimizden evrenin varoluşuna tanıklık eden minik canlılarız” diyerek dolduruyor, başka kimileri de aslında hepimiz tanrıyız diyor, öbürü başka bir şey diyor; sonuç olarak kimse hiçbir şey hakkında bir şey bilmiyor ancak belli bir tatmine ulaşıyor. Dolayısıyla anlam yoktur, değer yoktur diyen -bunlar felsefi minvaldedir yoksa her insanın değerleri vardır- bir nihilistin; bir şeylere değer biçen ve anlam yaratan kişiler kadar mutlu olmayacağı yönündeki düşünceler yanlıştır. Çünkü o kişi de “hiçbir değer yoktur,” diyerek kendini hakikate daha yakın hissediyor ve bu da ona ihtiyacı olan tatminkârlığı teslim ediyor. Yani aslında insanlar olarak hepimizin yaptıkları aynı noktaya varıyor, aynı ihtiyaçları karşılıyor. Tek fark, stil farklılıkları oluyor. Hepimiz seks yapıyoruz ama pozisyonlarımız farklı :) Ne acıdır ki insanlar pozisyonlarımız farklı diye birbirleri ile kanlı bıçaklı olabiliyorlar. Çünkü insanlar maldır.

  • “Kendi düşünceniz yenilse bile dürüstlüğünüz zafer çığlıkları atmalıdır.”
    (Böyle Söyledi Zerdüşt)

  • “Başkalarıyla yaşamayı bilmeden önce kendinle yaşamayı bilmelisin. Çoğunluğun sesi doğrudur kuralının dışında yalnızca vicdan kalır.”
    (Bülbülü Öldürmek)

  • “Hiçbir şeyin önemi yok. Hepimiz hamamböcekleriyiz, nehir kıyısında ölen antiloplarız. Yaptığımız hiçbir şeyin kalıcı bir anlamı yok.”
    (House md)